21 Kasım 2009 Cumartesi

Philippe Jaroussky



lascia ch'io pianga bu parçanın en çok hoşuma giden yorumu bu ama öte yandan antichrist için seslendiren tuva semmingsen'de ayrı bir güzel neyse bunların arasında 3. favorim aslında filip abinin ki onu bu sayede buldum sabah akşam arialar, operalar dinlemiyorum ama güzel bir rastlantı üzerine yakında bir türkiye konseri olacağını öğrendim biletler biletxten bulunabilir bir kaç örnek parça

http://www.youtube.com/watch?v=fRHJXDxQJL4
Philippe Jaroussky: Porpora, Alto Giove
Philippe Jaroussky - Cara Sposa - Vivaldi


konserde concerto köln filipe eşlik ediyor unutmadan 5 aralık 2009 konser tarihi

http://www.bigglook.com/Biggistanbul/kultur/aktv_detay.asp?aktv_id=57887&aa_id=2

10 Ekim 2009 Cumartesi

özür

patti smith aslında bitti gibi ama bir süredir bakamıyorum seminer konusu çevirmekle uğraşıyorum o yüzden son kontrollerimi yaptıktan sonra patti bitecek baya oldu evet bu kar tembelim o yüzden özür dilerim:)

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Texas-Greatest Hits(2000)


86'yılında Glasgow İskoç'ya da kurulan grup blues etkisi taşıyan ilk albümü Southside'dan bu yana artık iyice pop müziğe kaymış olan Texas'ı bir kaç şarkısı dışında fazla tanımıyorum. Elimdeki üç albümden(Southside,Hush,Greatest Hits) en fazla Greatest Hits albümünü dinliyorum adı üstünde grubun 1986-2000 yıllarına ışık tutan bir özet:). Bilmiyorum artık müzik kanallarını izlemediğim için sanırım Texas adını fazla duymaz olmuştum. Ta ki EbuZiya'da yürürken(bakırköy sürtüğü oldum iyice sabah akşam bi aşağı bi yukarı geziyorum) yoldan geçen bir araban yükselen Summer Son beni eskiye götürene kadar. Tapılası albümden parçalar şöyle


1. "I Don't Want a Lover"
2. "In Demand"
3. "Say What You Want"
4. "Summer Son"
5. "Inner Smile"
6. "So in Love with You"
7. "Black Eyed Boy"
8. "So Called Friend"
9. "Everyday Now"
10. "In Our Lifetime"
11. "Halo"
12. "Guitar Song"
13. "Prayer for You"
14. "When We Are Together"
15. "Put Your Arms Around Me"
16. "Say What You Want "

halo,summer son,black eyed boy ise en sevdiklerim










29 Mayıs 2009 Cuma

Jon Oliva's Pain Konseri!!!

Jon Oliva, hatırlıyorumda küçüklüğümde Gutter Ballet klibi bana korkutucu gelirdi ama yinede izlerdim...sonraları 14-15 yaşıma geldiğimde Hall of the Mountain King albümüyle Savatage ile tam olarak tanıştım albümün açılış parçası 24 Hours Ago'nun vokalleriyle kulaklarımın tırmalandığını hatırlıyorum.

Her ne kadar 10 yıllık bir aradan sonra gruba döndüğü Poets and the Madmen ile birlikte Savatage'ın tekrar küllerinden doğuracağına inanmış olsamda Jon kendi yoluna gitmeyi tercih etti yeni bir başlangıç yaptı. Jon Oliva's Pain adı altında iki albüm çıkardı ben bu çalışmalarını ne yazık ki beğenmiyorum hayır hala güzel şeyler yapabiliyor ama Savatage günlerindeki gibi değil. Belkide ikisini kıyaslamam yanlış bilemem...Açıkçası ben konsere eski çalacağı eski Savatage parçalarına eşlik etmek için gidiyorum eski konserlerinden bir playlist

Jesus Saves
Agony & Ecstasy
Tonight He Grins Again
The Dark
People Say - Gimme Some Hell
Thorazine Shuffle
Hounds
Gutter Ballet
Father, Son, Holy Ghost
New York City Don't Mean Nothing
Believe
City Beneath The Surface
The Dungeons Are Calling
Sirens
The Hall Of The Mountain King

21 Mayıs 2009 Perşembe

Lake of Tears- A Crimson Cosmos(1997)


İsveç'ten çıkan gruplara bayılıyorum gerçekten kendine özgü soundları olan kaliteli toplulukları var aslında bu tüm İskandinav'ya için geçerli.(Tabi başlayan her yeni akımın ardından gelen klonları kastedmiyorum kendine özgü bir sound yakalayanlar demek istediğim). Lake Tears zamanında doom akımı içinde kendine özgü yer edebilmiş gruplardan ve özellikle ilk iki albümünde doomun etkisini müzikte rahatlıkla duyabilirken sonralarda bu etki yerini müzikten çok sözlerde göstermeye başlamıştı. Üçüncü albümleri A Crimson Cosmos bu açıdan sanırım grubun dönüm noktası çünkü ilk iki albümün müziğindeki ham doom soundu bu albümle birlikte daha melodik ve progesive bir sounda yöneliyor. Lake of Tears şarkılarında fantastik hikayelerin ve karakterlerin önemli bir yeri vardır örn. rastlin and the rose ve lady rosenred bu albümdeki en güzel iki örneğidir. Bunun dışında albümden hafif psychedelic bir tat almakta mümkün özellikle cosmic weed ve bad trip anısı olduğuna inandığım boggie bubble bunun güçlü kanıtları. Bana sorarsanız bütün olarak bakıldığında Lake of Tears'ın en iyi albümü A Crimson Cosmos'tur. Herkesin kendi kişisel tercihi ayrı tabi ki.

19 Mayıs 2009 Salı

savatage-when the crowds are gone

bir sonraki biyografi sanırım bunların olacak

http://www.dailymotion.com/video/x1uru9_savatagewhen-the-crowds-are-gone_music

I don't know where the years have gone
Memories can only last so long
Like faded photographs, forgotten songs
And the things I never knew
When the skin is thin, the heart shows through
Please believe me what I tell you is true

Where's the lights, turn 'em on again
One more night to believe and then
Another note for my requiem
A memory to carry on
The story's over when the crowds have gone

All my friends have been crucified
Made life a long suicide true
Guess we never figured out the rules
But I'm still alive, my fingers feel
Gonna play on till the final reel's through
And read the credits from a different view

Where's the lights, turn 'em on again
One more night to believe and then
Another note for my requiem
A memory to carry on
The story's over when the crowds have gone
When the crowds are gone

When the crowds are gone
And I'm all alone
Playing the saddest song
Now that the lights are gone
Turn them on again
One more time for me my friend
Turn 'em on again

I never wanted to know
Never wanted to see
I wasted my time
Till time wasted me
Never wanted to go
Always wanted to stay
'Cause the persons I am
Are the parts that I play
So I plot and I plan
Hope and I scheme
To the lure of a night
Filled with unfinished dreams
I'm holding on tight
To a world gone astray
As they charge me for years
I can no longer pay

Turn 'em on again (repeat)

I never wanted to know
Never wanted to see
I wasted my time
Till time wasted me
I Never wanted to go
Always wanted to stay
'Cause the persons I am
Are the parts that I play
The parts I play

And the light
Turn then off my friend
And the ghosts
Well just let them in
Cause in the dark
It's easier to see
..........................................

kalabalık gittiğinde
yılların nereye gittiğini bilmiyorum
anılar ancak bu kadar sürebilir
solmuş fotoğraflar, unutulmuş şarkılar gibi
ve asla bilmediğim şeyler
lütfen bana inanın, söylediklerim doğru

ışıklar nerede? tekrar aç onları
bir gece daha inanalım ve sonra
ağıtım için bir nota daha
devam edecek bir anı
kalabalık gittiğinde biter hikaye

tüm dostlarım çile çekti
hayatı uzun bir intihara çevirdiler
sanırım kuralları hiç anlayamadık
ama ben hala hayattayım, parmaklarım hissediyor
son makara bitene dek oynamaya devam edeceğim
ve jeneriği farklı bir açıdan okuyacağım


ışıklar nerede? tekrar aç onları
bir gece daha inanalım ve sonra
ağıtım için bir nota daha
devam edecek bir anı
kalabalık gittiğinde biter hikaye
kalabalık gittiğinde

kalabalık gittiğinde
ve yapayalnızken
en hüzünlü şarkıyı çalıyorum
ışıklar gittiğine göre
tekrar aç onları
benim için bir kez daha dostum
tekrar aç onları

asla bilmek istemedim
asla görmek istemedim
zamanımı harcadım
zaman beni harcayana dek
asla gitmek istemedim
hep kalmak istedim
çünkü olduğum kişi
oynadığım bölümler
bu yüzden kuruyorum ve planlıyorum
umuyorum ve düzenliyorum
bir gecenin çekiciliğine
bitmemiş hayallerle dolu bir şekilde
sıkıca tutunuyorum
sapmış bir dünyaya
beni artık ödeyemeyeceğim
yıllarla cezanlandırırlarken

tekrar aç onları

asla bilmek istemedim
asla görmek istemedim
zamanımı harcadım
zaman beni harcayana dek
asla gitmek istemedim
hep kalmak istedim
çünkü olduğum kişi
oynadığım bölümler

ve ışık
kapat onu dostum
ve hayaletler
pekala içeri al onları
çünkü karanlıkta
görmesi daha kolay

*bu çeviri benim değil!

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Moonspell-Sin/Pecado


Portekiz'in tanınmış metal grubu Moonspell'in üçüncü albümü Sin/Pecado. Moonspell'i tanıyanlar müziklerinin zamanla black metalten goth metale nasıl evrildiğini bilirler ama ben özellikle köklere dönüş yapma çabasında olduklar Memorial(2005) albümünden sonra yeni albümleri dinleme şansını bulamadım. Neyse biz Sin/Pecado albümünü öneriyoduk ama dimi:). Grubun solisti Fernando'nun Depeche Mode hayranlığı herkes tarafından bilinen birşey ve Sin/Pecado albümünde grup Depeche Mode'a en fazla yaklaştığı albüm desem itiraz eden olacağını sanmam.
Ama grubun kesinlikle Depeche Mode kopyası olmaya çalıştığı bir albümde değil zaten onlara göre müzikleri biraz sert. Albümde favori parçam Abysmo ama bunun yanında 2econdSkin,Handmadegod,Mute ve The Hanged Man'de sevdiklerim arasında. Sonuç olarak bir Moonspell'in en özgün albümlerinden biri olan Sin/Pecado yanlızca metal müzikten hoşlananlara değil bir çok kişiye hitap edebilecek kapasitede bir albüm





1 Mayıs 2009 Cuma

songfacts

http://www.songfacts.com/


bu siteyi yeni buldum birçok şarkı hakkında anektodlar yer alıyor nasıl yazıldı, ne anlama geliyor gerçekten benim hoşuma gitti

24 Nisan 2009 Cuma

the pigeon detectives-emergency(2008)



2006'da Leeds'te kurulan grubumuz platin plak kazanan Wait for Me isimli ilk albümlerinin ardından 2008'de İngiltere listesinde 5. sıraya yükselen Emergency isimli ikinci stüdyo çalışmaları ile karşımıza çıkıyorlar. Aslında müzikleri için yazabilecek fazla bir şeyim yok yani sizi şaşırtacak orjinal bir sound yada yeni olarak adlandırabileceğim bir tarzları yok. Ama işlerini güzel yapmışlar(bir kaç şarkıda zillere takıldım neden bilmiyorum) sonuçta bir başucu albümü olmasada severek dinlenilebilecek bir albüm. everybody wants me, this is an emergency, keep your dress, i'm a liar, say it like you mean it, love you for a day özellikle hoşuma giden şarkılar ama dediğim baştan sona severek dinlenebilecek bir albüm. hele ki ingiliz aksanına hasta olmam bu gruba beni daha da ısıttı. he burada indie yapıyor arkadaşlar ve bu arada farkına vardım bu aralar indie ile fazla haşır neşir olmaya başlamışım?
  1. "This Is An Emergency" – 3:11
  2. "I'm Not Gonna Take This" – 2:44
  3. "Keep on Your Dress" – 4:52
  4. "Don't You Wanna Find Out" – 2:44
  5. "I'll Be Waiting" – 3:19
  6. "She's Gone" – 2:07
  7. "Nothing to Do With You" – 1:50
  8. "I'm a Liar" – 3:16
  9. "You Don't Need It" – 2:47
  10. "Say It Like You Mean It" – 2:43
  11. "Love You for a Day (Hate You for a Week)" – 3:22
  12. "Making Up Numbers" – 3:27
  13. "Everybody Wants Me" – 3:40
haydi kulaklar şenlensin:
http://www.myspace.com/thepigeondetectives


patti smith biyografi-bölüm 1

...baby was a black bitch baby was whore...

Patricia Lee Smith 30 Aralık 1946'da Chicago'da doğdu, 9 yaşına kadar gelene kadar Philadelphia'da yaşadılar. Ardından çocukluğunun tamamını taşındıkları New Jersey, Woodbury'de geçirdi.Annesi Beverly jazz müziğine hayran bir garsondu babası Grant ise Honeywell fabrikasında çalışıyordu. Dört kardeş arasında en büyük olan Patti'ydi kız kardeşleri Linda,Kimberley ve erkek kardeşi Todd. Daha o çocukluk yıllarında ince ve sağlıksız görüntüsünün altında muhteşem geleceğine dair bir işaret vardı. Doymak bilmeyen bir okuma isteğine ve parlak bir hayal gücüne sahip olan küçük Patti'nin hayatı kiliseye giderken yolda duyduğu Little Richard'ın Tutti Frutti isimli şarkısıyla aklı karışır. Bir erkek çocuğu gibi yetişmiş olan Smith kendi cinsel kimliği hakkında şüpheye düşer erkek mi yoksa kız mıdır? Ancak bu güvensizliğin üstesinden babasıyla ziyaret ettiği müzede Picasso ve Modigliani'nin kadın tasvirlerini görmesiyle gelebilir. Artık görsel sanatlarla da tanşan Patti opera ve jazz sanatçılarının yanı sıra Küçük Kadınlar kitabındaki karakter aktrist/yazar Jo March'tan da çok etkilenir. Babası bir ateist annesi bir Yahova Şahiti olan Patti artık organize dini reddeder ve 1959 yılıyla birlikte Tibet'teki insanların yaşayışlarına, Budizmin öğretilerine karşı ve Dalai Lama'ya büyük bir yakınlık hisseder.


"1975 yılında Gloria'nın girişinde söylediğin mısraların* bu kadar meşhur olabileceğini düşünmüşmüydün? Hayır ilk olarak Gloria için 1970 yılında bir şiir yazmıştım. Bir Yahova Şahidi olarak yetiştirildim ve çok sıkı bir dini eğitim aldım ve İncili iyi bilirim. Organize dinden fazla sınırlayıcı olduğu için vazgeçtim. Gloria'yı yazarken İsa karşıtı bir söylem kullanmadım- ona hayranımdır- bu herşeyin bizim için yaratıldığı ve bizlerinde bu yüzden belli şekilde davranmamız gerektiğini savunan fikre karşı bir tepkiydi. Eğer ben birşeyleri yanlış yapacaksam bir başkasının benim günahlarım için ölmesini istemem, günahlarımın sorumluluğunu üstleniyordum. Bu gerçekten kişisel ve zihinsel bir özgürlüktü. Bir yazar şarkıyı "var oluşun deklarasyonu" diye adlandırmıştı. Bugün düşündüğümde şarkı için yapılmış en iyi tanımlama bu diğer taraftan ise bugün aynı şekilde söz yazmazdım çünkü farklı ve uzun bir evrim geçirdim."

Irk ayrımının olmadığı Deptford Lisesine devam eden Smith burada siyah arkadaşlar edinir. Annesi ona sürekli jazz albümleri alır, jazz müzik hayranlığını annesinden alan Smith o yıllarda John Coltrane konserine girmeyi başarır ancak çok küçük olduğu için konserden atılır. Lise boyunca sahne oyunlarında şarkı söylenmek, rol almak gibi müfredat dışı sosyal aktivitelerde hep öncü rol üstlendi. 1964'te liseden mezun olmasının ardından bir oyuncak fabrikasında işe girdi sonrasında burada yaşadığı deneyimler Piss Factory isimli şarkısına ilham vermiştir. Birgün öğle tatilinde yakındaki bir kitapçıyı gezerken Fransız şair Arthur Rimbaund'un Illuminations isimli kitabını bulur. Ardından Rimbaund onda bir saplantı halini alır ona göre Rimbaund ilk "punk-şairi"dir. Bir başka kahramanı Bob Dylan'la karşılaşmasıda annesi sayesinde olur. Annesinin hediye ettiği Another Side albümü Patti'yi o zamanlar yeni filizlenen rock müziyle tanıştırır.

"Gençliğimde rock'n'roll daha fazla seks içeren bir müzikti bir dans müziğiydi. 60'larla birlikte gelişmeye başladı. Sözler, şiirler hoşnut olmadığımız şeylerden bahsetmeye başladı; Vietnam Savaşı, sivil hakların istismarı, insanlar üzerinde yapılan uyuşturucu deneylerini sorgulamaya, karşı çıkmaya başladı. Böylece rock'n'roll farklı bir kültürün yansıması oldu yanlızca görsel olarak değil spritüel,politik ve şiirsel olarak. Yani o zamanlar için bu çok önemliydi yanlızca benim için değil rock'n'roll tarihinin evrim süreci için"



Bir sanat öğretmeni olma fikriyle Glassboro Eyalet Öğretmen Okulu'na başlar. Ancak okul otoritesine sürekli karşı gelir ve müfredatı reddeder kendi öğrencilerini derslerle ilgisi olmayan fazla bilinmeyen eserlere yönlendirir ve onları kendi deneysel şiirlerini yazması için cesaretlendirir. Glassboro'daki akademik başarısı hiçte göz dolduracak cinste değildi. Jersey'de bir yazı grubuyla takılmaya başlayan Patti burada daima dostu olacak olan Janet Hamill ile tanışır. Babasının hiç hoşuna gitmesede Ed Sullivan Show'da izledği Rolling Stones grubuna büyük bir hayranlık beslemeye başlar. Dylan'ın Like Rolling Stone parçası ve o günlerde yeni doğan elektrik sound Patti'yi derinden etkiler ancak o kendisini hala görsel bir sanatçı olarak görmektedir.

1966 yılında Rolling Stones konserinde ön sıralarda yer bulan Patti çılgına dönmüş kalabağın altında ezilme tehlikesi geçirir hemen sahnenin önünde bulunduğu için şans eseri Brian Jones'un ayak bileğine tutunarak ayakta kalabilir. Philadelphia Sanat Müzesin'den öğrenim bursu kazanır ve cumartesi sabahları derslerine katılır. Burada Jersey'in insanlarından farklı olarak öğrenciler arasında yaygın olan bohem giyim tarzını tanıdı ve benimsedi. Aynı yılın yaz aylarında hamile olduğunu fark etti ancak bunu öğrenen erkek arkadaşı ortadan kaybolmuştu.


1967-1973

1967'de hamile kaldığı için Glassboro Eyalet Öğretmen Okulun'dan atıldı. Şubat 1967'de ailesinin desteği ile ilk kızını doğurdu ve kısa süre içinde evlatlık verdi. New York'a gidebilmek için bir fabrikada işe girdi ve para biriktirdi sonunda ilkbaharda cebinde 16$ ve malzemeleriyle New York trenine bindi. Arkdaşlarıyla birlikte hareket eden Smith kısa süre içinde Brentano'nun Kitap dükkanında tezgahtar olarak işe başladı. Smith'e göre bir sanatçıyla birlikte olmak kendi ilhamının devamını sağlayabilirdi. Brooklyn'deki Pratt Sanat Enstitüsünü gezerken 19 yaşındaki sanat öğrencisi Robert Mapplethorpe ile tanıştı. İkilinin birbirlerini tamamlayan bir ilişkisi vardı Smith para kazanırken Mapplethorpe ise sanatını geliştirmek için çabalıyordu. Ayrıca Smith Mapplethorpe'dan aldığı destek sayesinde kendine olan güvenini arttırdı. İkilinin o zamanlardan bir dostuna göre çift sanatçı olma hayaliyle yanıp tutuşuyordu ayrıca meşhur ve zenginde olmak istiyorlardı. Bu dönemlerde Smith şiirin yanı sıra resim yapmaya başladı ayrıca yazmak ve sahneye çıkmak için kendinde yeterli motivasyonu bulmaya başladı.

"1967 yılında tanıştık ikimizde kitapçıda çalışan genç sanatçı adaylarıydık. Ben soyut ekspresyonizm ile uğraşırken o ise tantrik sanata ilgi duyuyordu aramızda ortak tek nokta William Blake'ti. SAhip olduğumuz tüm parayı yiyecek birşeyimiz olmasa bile kitaplara yatırırdık ve Blake kitaplarıyla vakit geçirirdik. İkimizde de benim tanımladığım gibi Blake paleti vardı. O da bende 19.yy insanlarıydık"

Mapplethorpe ve Smith birçok yönden birbirlerini tamamlasalarda bir seks hayatları yoktu bu durumdan bunalan Smith Howie Michaels adındaki genç ressamla ilgilenmeye başladı. Bu durum karşısında yıkılan Mapplethorpe San Fransisco'ya kendi cinsel kimliğini bulmak için gitti ve döndüğünde eşcinsel olduğundan emindi. Mapplethorpe'un kararı karşısında şoka uğrayan Patti Michael'den ayrılarak arkadaşı Janet Hamill'in yanına taşınır. Hamill'e göre Smith o zamanlar yaşadıklarının etkisiyle intihara meyilli bir birey haline gelmiştir.Mayıs 1969'da kendini toparlamaya başlayan Smith kız kardeşi Linda ile birlikte Rimbaund'un ruhunu bulmak için Fransa'ya giderler ve ikili burada üç ay kalır. Patti ve kardeşi karşılaştıkları bir sokak tiyatrosu grubuna katılırlar ve Smith'in sanata karşı olan saplantısı kısa sürede yazmaya ve müzikal tonda şiir okumaya yöneldi. Temmuz'da ülkesine geri dönmesiyle birlikte Mapplethorpe'u ziyaret eder ve onla birlikte Hotel Chelsea'ye yerleşirler. O yıllarda Hotel Chelsea şair William S. Burroughs ve Harry Smith gibi fakir underground sanat figürleri için bir sığınaktı. Brian Jones'un o ay meydana gelen ölümü sonucunda Patti'yi çok derinden etkilendi onun hakkında şiirler yazdı.


İkili artık müzisyenlerin takıldığı Max's Kansas City isimli mekana gitmeye başladı burada MC5 ve Stooges'un menejerliğini yapmış olan Danny Fields ile tanıştılar. Bob Dylan'ın orkestrasından Bobby Neuwirth ve blues virtüözü Johnny Winter'ın cesaretlendirmesiyle underground tiyotroya yöneldi ve kendine bu alanda isim yapmaya başladı. Aynı yıl içinde Smith Wayne County ile birlikte Jackie Curtis oyunu Femme Fatale'de ve Andy Warhol'un Factory isimli projesinde sahne aldı. Sahnede insanların ilgisini çekmeyi kolaylıkla başarsada aktristliği oldukça sınırlayıcı bulur:


"Benim için sıradan bir iş gibiydi. Ben doğaçlama yapmayı severim ve kendi grubumlayken her gece aynı şekilde konser vermeyiz sahnede bizi takip eden ışıklar yoktur, perde yoktur biz yanlızca eski moda bir rock'n'roll grubuyuz. Sahnede ki oyuna bağlı olmayı sevmiyorum. Tiyatroda benzeri elementlerle sınırlı olmak işin gereği ama bana göre değil"



1970 yılında The Basketball Diaries kitabının yazarı eroinman Jim Caroll ile yakınlaşmaya başladı. Kısa bir süre sonra Smith ve Mapplethorpe'un yanına yerleşen Caroll ile Smith arasında duygusal bir ilişki başlar. Ancak ilişkileri Caroll'ın başka kadınlarla görüşmemeyi reddetmesiyle son bulur bu rağmen arkadaşlıkları devam eder. Smith'in bir sonraki aşkı ise baterist ve oyun yazarı Sam Shepard'dır ancak Sam evli ve bir çocuk sahibidir. Patti'ye göre Shepard onun kariyerinde ilerlemisini sağlayan güçtür. Neuwirthe Patti ile birlikte şiirlerini müzikle okumasını önerir ve Sperhard bu çalışmardan ikisini Mad Dog Blues isimli oyununda kullanır. St. Mark's Şiir Projesi'nin bir üyesi olan Smith 10 Şubat 1971'de bu projede Gerard Malanga için açılışı yaptı. Burada okuduğu üç parçada onun müzik kariyeri boyunca yanında olacak olan arkadaşı Lenny Kaye gitarıyla eşlik etmişti. Lenny o yıllarda bir rock dergisine yazılar yazıyordu ve bir müzik dükkanında tezgahtar olarak çalışıyordu. İkilinin tanışması Kaye'in Jazz and Pop dergisine Akapella müzik hakkında yazı sayesinde gerçekleşti. Smith'in küçüklüğünden bildiği akapella hakkında yazılan yazıdan o kadar etkilenmiştiki Kaye'in çalıştığı dükkana giderek kendini tanıttı. İkisinin aynı tarz fazla bilinmeyen müziklere olan ortak ilgileri sayesinde yakınlaştılar, Kaye'in gitar ritmlerine Smith'in monoton okuduğu şiirlerin eklenmesiyle ileride neler yapabileceklerine dair bir ipucu verdiler.

1971'de Smith ve Shepard bir süre birlikte yazdıkları ve oynadıkları Cowboy Mouth oyununu sahnelediler 29 Nisan Patti'nin sahneye son çıktığı gün oldu. Oyunda tasvir edilen eşini aldatan karakterin üzerinde yarattığı etkiden ve Smith'in aşırı sahiplenmesinden rahatsız olan Shepard bir gece oyunun ortasında Smith sahnedeyken şehri terkeder. Kalbi kırılmış olan Smith herşeye rağmen St.Mark şiir dinletilerinde yükselen bir yıldız olarak görülmektedir. Rock menejeri Steve Paul onun sahneye gitarist Rick Derringer ile çıkarmayı teklif eder ve sonrasında ise Blue Öyster Cult için solistlik teklifinde bulunur ancak bu ikiside Smith'in kendi müzikal kaygıları nedeniyle gerçekleşmez. O yaz ciddi olarak ilk şiir kitabını yazmaya başlayan Smith tekrar Mapplethorpe ile birlikte yaşamaya başlamıştır. Bu arada müzisyen Todd Rundgen ile kısa süreli bir ilişki yaşamaya başladı ve Rolling Stones dergisinde yayınlanan tek kritiğini Rundgen'ın Runt LP'si için yazdı. Ardından birlikte olmaya başladığı sakin yaradışlı Blue Öyster Cult keyboardisti Allen Lanier sayesinde çalkantılı ilişkilerinin açtığı yaraları kapatıp tekrar eski neşesini ve enerjisini topladı. Ayrıca müzik kariyerine önem veren Lainer sayesinde müzik endüstrisi hakkında birçok şey öğrendi. İkisi birlikte Mapplethorpe'un yanından ayrılarak Greenwich isimli kasabada kendi evlerine çıktılar. Kısa bir süre sonra Creem dergisi Smith'in şiirlerini yayınlamaya başladı ve artık başkalarının müzikleri için kritik yazan Patti artık kendi müziği için çalışmalara başladı.


Ocak 1972'de Boston'daki küçük bir yayımcı olan Telegparh Books desteği ile bir şiir dinletisi vermek için Londra'ya uçtu. Smith dinleyicileri karizmatik ve dramatik penformansı ile bir kez daha büyüledi. İlkbahar aylarında ilk şiir kitabı olan Seventh Heaven basıldı ve Telegraph aracılığı ile yayınlandı. O yaz Jim Morrison'un mezarını ziyaret etmek için kız kardeşi ile tekrar Paris'e gitti. Geri döndüğünde Blue Öyster Cult için Tyranny and Mutation albümünde şarkı sözü yazdı. Telegraph Books ile yaşadığı sorunlar üzerine 72 yılının sonunda bir sonraki şiir kitabı olan Kodak Middle Earth Books isimli yayın evi tarafından basıldı.

1973 yılında Jane Friedman isimli menejerle anlaşan Patti New York Dolls için açılış yapma şansını elde eder ve konser öncesinde bir şiir dinletisi verir. Smith'in şiirler Allen Ginsberg'in ilgisini çeker ve Oxford Literary Review'de şiirleri üzerine makale yazılır. Eylül ayında üçüncü şiir kitabu WITT yayınlanırken aralıkta Phil Ochs için açılış yapar. Patti bu etkinlik için Lenny Kaye'i kendine eşlik etmesi için davet eder. St. Mark's dinletilerinden farkı ise Kaye'in tüm etkinlik boyunca Patti'ye eşlik etmesi olmuştur.

"Muhtemelen aramızda romantik bir ilişki olmayan en uzun süreli birlikteliğim Lenny Kaye ile birlikte olandır. Lenny ile dostluğumun ne kadar eski olduğuna bakarsanız 1971 yılına dayandığını görürsünüz ve bu dostluk ve iletişimimiz sayesinde birlikte çalışabildik "





1974-1979

Smith ve Kaye birlikte çalarken soundlarını daha da pekiştirmek için aralarına bir keyboard almaya karar verdiler. Richard "DNV" Sohl ikiliyi yanlızca müzikal yeteneğiyle değil ayrıca rahat kişiliğiylede etkilemişti. Üçlü günlerce birlikte pratik yaparak soundlarını geliştirmek için uğraştılar. Kendi soundlarını oluşturmak için çok çabalayan Patti'nin arayışları Nisan ayında CBGB'de şair dostu Richard Hell'in grubu Television'u dinlemesiyle son bulur. Television'un daha oturmamış olan soundu genellikle New York punk akımının habercisi olarak anılır.

"Elbetteki şimdilerde sanat için mücadele veren genç bir sanatçının New York'a gelip 60'lar ve 70'lerde ben ve dostlarımın yaptığı gibi ucuz bir apartman dairesi tutup, ucuz bir prova yeri bulması imkansız çünkü artık herşey para. Böyle bir topluluğu(CBGB) ve enerjiyi kaybetmek çok trajik.Tarihsel olarak CBGB benim için önemli ama daha önemli olan onlarca insanın buraya gelerek çaldıkları müzikle birbirleriyle iletişim kurmaya çalışmalarının verdiği heyecan. Sarım bu yüzden gençler internette kendi hayran kitlelerini oluşturmak uğraşıyorlar çünkü bizimki gibi bir kitleye sahip olmaya güçleri yetmiyor."



Patti hala Lainer ile yaşamasına rağmen Television'dan Tom Verlaine ile birlikte olmaya başladı o günlerde Smith'in ünü yeni duyulmaya başmıştı bu durumdan etkilenen Verlaine'in egosu nedeniyle Television'da huzursuzluklar baş gösterdi. Artık kayıt yapma kararı alan Smith'i kendisine 1000$ vererek destek olan Mapplethorpe'un katkılarıyla Electric Ladyland Stüdyolarına girer. Sohl ve Kaye'le birlikte yaptığı bu ilk kaydında Smith'in oyuncak fabrikasında çalışırken yaşadığı deneyimleri içeren Piss Factory ve Jimi Hendrix'ten esinlenerek yazdığı Hey Joe isimli parçalar yer alıyordu.

"Jimi Hendrix ile ölümünden 3 hafta önce tanıştım Electric Lady Stüdyolarının açılış partisi vardı o zamanlar çok utangaçtım gidip kendimi tanıtmaktan çekindim ve merdivenlerde oturmaya başladım. Birden bire Hendrix çıkageldi ne yaptığımı sordu ve "Hey bende utangaçımdır" dedi. Böylece merdivenlerde oturup Londra'dan döndüğünde ne yapacağını ve rock'n'roll ile nasıl yeni bir dil yaratacağını konuşmaya başladık, çok heyecanlanmıştım. Ve gitti asla geri dönmedi..."


"Bence Jimi Hendrix eşsiz bir rock yıldızı. Onda herşey vardı görünüş, yakışıklılık, ruhani hissiyat, insan hakları ve savaş konusunda vicdanı rahatsız olan biriydi ve mükemmeldi ilham verici bir artistti. Ne yazık ki hep tehlikeyle iç içeydi ve dikkatli değildi sonunda hayatını kaybetti ve bunun olmasını istemediğini biliyorum. Müziğin nasıl yönelmesi ve gelecekte nerede olması gerektiği konusunda gerçek bir görüşü vardı. Müziğin devrimsel bir değişime yol açacak evrensel bir dil olduğuna inanırdı. Ama sıçtı ve bu çok üzücü onun kaybına gerçekten çok üzüldüm. Onu eserleriyle hatırlamayı seviyorum ve çalışmaları benim hala yeni, hala dinlerken ilk zamanlarki gibi heyecanlanıyorum"



O yaz piyasaya sürülen Hey Joe/ Piss Factory singılı ilk punk rock kaydı olarak kabul edilir. Ardından Max's Kansas City'de 4 gece Television'ın açlış grubu olarak sahne alırlar bunun üzerine Kaye gruba ciddi bir şekilde eğilmelerini önerir bu arada da Smith vokal tekniği geliştirmeye başlamıştır bile. Ekim ayında Kaliforniya'daki başarı bir dizi konser üzerine gruba bir gitarist daha almaya karar verirler ve Ivan Kral gruba katılır. Ardından ilk bateristleri olan Jay Dee Daugherty gruba katılır.

1975 yılına gelindiğinde CBGB'de iki ay boyunca haftasonları Television'la birlikte verdikleri konserler sayesinde mekanı tüm şehirce tanınan bir yer haline getirdiler. Smith o günlerde o kadar hırslıydıki mekanda çalan Blondie, Ramones ve Talking Heads gibi grupların elemanlarını sahneden taciz edip duruyordu. Şehirde yıldızı parlamaya başlayan bu yeni mekanın ve Smith'in methini duyan Andy Warhol ve Lou Reed gibi sanatçılar konserlerine yakından ilgi gösterir hatta Smith bu sayede idolü Bob Dylan ile tanışır.

"75'in başalarında yaptıklarım oldukça ilgi çekiyordu o da beni izlemeye geldi. Büyük ihtimalle kontrat imzalamamı sağlayan şey buydu çünkü Bob Dylan sizi izlemeye gelmişse bu çok büyük bir olaydır. Dylan'ın ziyareti basında geniş yer aldı ve bu sayede Arista ile ilk anlaşmamı imzaladığım Clive Davis benimle ilgilenmeye başladı. Böylece beni o güne kadar müziğiyle desteklemiş olan Dylan şimdi de farklı bir şekilde bana destek olmuştu"


Öyle ki Smith o yıl Nisan ayında Davis'le yedi albümlük 750.000$ değerinde bir kontrat imzaladı ve albümlerini tamamiyle kendi sanatsal kaygılarına yönelik olarak yapma şartını koştu. Kısa süre sonra grup ilk albümleri için Electric Ladyland Stüdyolarında provalara başladı. Kaye ve Smith albümün prodüksyonunu yapması için John Cale'e ricada bulundu. Ancak Kaye’in gözlemlediği kadarıyla stüdyo ekipmanları konusunda fazla bir tecrübesi olmayan Cale'in müzik anlayışı nedeniyle kayıtlar gergin bir ortamda yapıldı. Bu ortam o ara Patti ile yakın ilişkileri olan Verlaine ve Lainer'ın da kayıt aşamasına dahil olmasıyla daha da gerginleşir ancak herkes Cale'e karşıdır.
“Bir prodüktörün ne yaptığını bilmiyordum. Şüphelerim vardı ve çalışmalarımı korumaya çalışıyordum fazla değiştirilmelerini istemiyordum. John Cale’i seçmemin nedeni solo çalışmasından(Vintage Violence) çok hoşlanmış olmamdı. John bir sanatçıydı ve grubun bir üyesi gibi olmuştu bize önderlik ediyordu. O zamanlar şarkı söyleyemiyordum bazen sesimi şarkıya göre ayarlıyamıyordum bile. Onun ne yaptığını anlayamıyordum bile.”


Sonuçta ortaya Smith'in şaheser albümü Horses ortaya çıkar. Albüm herşeyiyle birlikte çığır açan bir yapıya sahipti klasik rock'n roll parçalarına(Gloria, Land of 1000 Dances) yapılan doğaçlamaları, ilginç kelime oyunları içeren Smith'in şiirlerinden oluşan şarkı sözleri ve erkeklerin hakim olduğu müzik piyasasında kadınsı bir görüntüyü reddeden albüm kapağı en belirgin özellikleriydi. 10 Kasım 1975 'de satışa çıkan albüm Rolling Stones ve New York Times tarafından büyük bir sanatsal başarı olarak tanıtıldı ve gelecek bir yıl içinde 200.000 adet sattı. O zamanların tanınmış bir eleştirmeni olan Robert Christgau'ya göre Smith ilk "gerçek rock şamanı"ydı. Albümün başarı ile Dylan Smith'i turlarına davet eder buradan aldığı fikirle Smith Horses albümü için bir tura çıkmayı düşünür.


1976 yılının ilk aylarında grup Amerika turuna çıktı ve grubun tur menejerliğini Smith'in kardeşi Todd üstlendi. Smith röportajlarında sürekli olarak mainstream rock yapan grupları eleştirir hatta bir keresinde bir radyo söyleşinde ileri giderek küfreder bunun üzerine stüdyodan kovulur. Detroit'teyken MC5 gitaristi Fred "Sonic" Smith ile tanışır ve iki sevgilisi olmasına rağmen evli olan Fred'le görüşmeye başlar. O ara ufak bir gazetenin Smith'in çıplak fotoğraflarını yayınlaması üzerine bir süre gazeteciler tarafından takip edilen bir kişi olur. 17 Nisan'da grup Saturday Night Live isimli programda ilk canlı televizyon programına çıkacaktır. Mayıs ayında ilk Avrupa çıkarlar ve burada seyirciler tarafından çok sıcak karşılanırlar hatta sahnede onlara Clash'dan Mick Jones ve Paul Simonon'da katılır. Temmuz ayında bir sonraki albümü için stüdyoya Cale'den daha ticari bir prodüktör olan Jack Douglas(Aerosmith, John Lenon) ile girer. Ardından şarkı sözü yazmakta zorlanan Patti Jimi Hendrix'in bir konserde çaldığı 1957 Fender Duo-Sonic marka gitarı satın alarak ondan ilham almayı umar. Gitar çalma hakkında bir bilgisi olmadığı halde akorları öğrenmeyi reddeder ve kendi çabalarıyla rastgele melodiler çıkarmaya çalışır. Bu fikri işe yarar ve tekrar söz yazmaya başlar ancak bu arada Verlaine ile olan ilişkisi kesin olarak bitmiştir ve tekrar Lainer ile birlikte kalıyordur. Sonunda kayıtları tamamlanan yeni albümün adı Radio Ethiopia'dır ve Horses albümünden çok daha deneysel bir yaklaşım içinde olan albümün şarkı sözleri ve soundu daha saldırgandır. Bu albümle birlikte Patti Smith Group adını aldılar. Grubun yoğun tur programını artık kaldıramayan Sohl Eylül ayındaki Avrupa turuna başlamadan gruptan ayrılır yerine Kaye'in arkadaşı Andy Paley geçer. Ekim ayında albümün yayınlandığında beklediği ilgiyi görmedi aldığı eleştiriler ise olumsuz yöndeydi. 29 Kasım günü New York'un en büyük alt-rock radyosundan canlı yayında "fuck" kelimesini kullandığı için programdan atılır. Bu olay üzerine radyo kanalı grubun yılbaşı gecesi çaldıkları konseri canlı yayınlamayı reddeder. Smith kendisine yapılan bu sansürü ve Federal İletişim Komüsyonunu kınar ve sansürle ilgili olarak "You Can't Say 'Fuck' in Radio Free America" isimli bir makale yazar.


"Politik olduğumu söyleyemem; politika hakkında fazla birşey bilmiyorum. Politikadan nefret ediyorum ama dünyamıza da değer veriyorum. Ben bir anneyim ve dünyaya verdiğim değer benim çocuğum ve başkalarının çocukları için. Ebeveynlerim insan hakları konusunda dikkatliydiler ve bende öyleyim. Bunun beni politik yaptığını söyleyemem; kendimi bir hümanist olarak düşünmek istiyorum"





Artık basının daha fazla ilgisini çekmiş olan grup 1977 yılında Amerika turlarına devam eder, Bob Seger ve The Silver Bullet Band ile aynı sahneyi paylaşır. 26 Ocak'ta sahnede talihsiz bir olay yaşanır, çaldıkları sahnede ışıklandırma iyi değildir Patti şarkı söylerken ayağı takılar ve yaklaşık 5 metre yükseklikten düşer boyun omurları ve kafatasında kırık vardır. İyileşmek için döndüğü New York'ta uzun süre geçici görme kaybı ve bacaklarındaki felçten dolayı büyük acılar çeker. Çok büyük bir tehlikeyi atlatmıştır ancak doktorlar tedavi hakkında görüş ayrılığına düşmüştür bir kısmı yeni bir ameliyata ihtiyacı olduğunu söylerken diğerleri ise fizyoterapiye başlaması gerektiğini savunur sonuç olarak Patti fizyoterapiyi kabul eder. Kazadan kısa bir süre önce Putnam ile bir kitap anlaşması imzalamıştır bu süreyi bir sonraki kitabı olan Babel için çalışırak değerlendirir. İyileşme döneminde bir birçok önemli sanatçı tarafından ziyaret edilir Legs McNeil, Bruce Springsteen ve onunla şiir yazmak isteyen Richard Hell. Artık yeni bir menejerle çalışmaya karar veren Smith Friedman'ı kovar ve yerine Ina Meibach ile anlaşır. Mart ayında büyük bir hevesle fizyoterapiye başlar ve Mapplethorpe ile birlikte bir bir sergi için birlikte çalışmaya başlar. 30 Nisan'da artık kendini iyice toplamış olan Smith CBGC'ye inanılmaz bir dönüş yapar şovun ikinci kısmında boyunluğunu parçalarcasına çıkarır. Springsteen Bir sonraki albümü Easter için çalışmalara başlayan Smith'e üzerinde çalıştığı bitmemiş bir şarkının demosunu verir. Smith ilk başta bu kaydı umursamaz ancak sonrasında demoya bir şans verir ve üstünde çalışır. Gruptakilerin beğenisini kazanan parça onun en çok bilenen şarkısı Because the Night'tır.


1978 yılı Ocak ayında yeni bir Amerika turu başlamıştır ancak Smith'in telefonda uzun süre görüştüğü Fred "Sonic" Smith ile ilişkisini farklı bir boyuta taşımasıyla asıl bombayı patlatır. Lanier'ı, New York'u ve arkadaşlarını ardında bırakarak Detroit'e Fred'in yanına gider. Onu ilhamının kaynağı ve ruh eşi olarak gören Patti kısa sürede aşık olur. Mart ayında çıkan Easter albümü hakkında dinleyiciler ve eleştirmenler kutuplaşırlar. Bir taraftan albümün dağıtımı iyi yapılmıştır Till Victory ve Because the Night isimli parçalar radyoda ilgi görüyordur diğer taraftan ise kimilerini rahatsız eden dini ve popüler kültürü şiddetli bir şekilde eleştiren Rock'n Roll Nigger ve şaman ezgileri içeren Ghost Dance şarkıları hoş karşılanmadı. .


"Dinleyici kitlemiz oldukça küçük ama aralarında daima benim ilgilendiğim şeylerle ilgilenen insanlar var. İnsan hakları, şiir, politik fikirler, ruhani fikirler ve rock'n'roll ve sanat... daima bu konularla ilgilenen herhangi yaştan bir kitle olmuştur. Şükürler olsun ki insanlar bana güvenebileceklerini biliyorlar. İnsanlar yaptıklarımı sevsinler yada sevmesinler kimseyi yanlış yönlendirmek istemem."



Yeni albümünün çıkışı bir sonraki Avrupa turnesine denk gelmiştir albümün aldığı eleştirilerle içindeki hayvanı tekrar canlanır yine hırs doludur. Ancak enerjisini kısa sürede tüketir ve sahnede oldukça sönükleşmeye başlar bu eleştirmenlerin gözünden kaçmamıştır. Mart ayında yayınlanan Babel kitabı da aynı şekilde karışık eleştiriler alır bazıları kitabi ilginç bulurken kimi eleştirmenler ise daha fikirleriyle dalga geçer. Bunula beraber Because the Night'ın single olarak çıkmasıyla Smith listeleri kasıp kavurur kariyerindeki en başarılı singılı olmuştur. Punk popüleritesini kaybederken Smith'te bir punk şairliğinden popüler sanatçılığa doğru kaymaya başladı. 12 Haziranda rüyaları geçek olur ve Stones için açılışı yapar ardından Rolling Stone dergisine kapak olur. Dergide hakkında çıkan makalede "nigger" kelimesini sık kullanması konusuna değinir Smith o kelimeyi farklı tarzı olan sanatçıları tanımlamak için kullandığı konusunda ısrar eder. Açıklamalarıyla daha fazla eleştireye maruz kalır editörler ve okuyucular onu duyarsızlıkla şuçlarlar. Babel ve Easter albümünün tanıtım organizasyonları bitince Smith Fred'le birlikte olmak için ve bir sonraki albüm çalışmaları için Detroit'e geri döner. Fred'e olan bağlılığı ve New York'a olan uzaklığı nedeniyle artık arkadaşlarından özelliklede grubundan uzaklaşmıştır.



Patti kendini Fred'e o kadar kaptırır ki artık ikisi birlikte Patti'nin grubu hakkında karar almaya başlarlar. Kaye ve grubun diğer elemanlarına danışmadan bir sonraki albüm için Todd Rundgren'i prodüktör olarka seçerler ve New York'un dışındaki stüdyosu kayıt yeri olarak seçilir. Grup elemanları ailelerinden uzakta olmaktan rahatsızdırlar ancak onlarda durumu kabullenmiştir bu arada kayıtlar sırasında Patti Rungren'e gizlice bunun son albüm çalışması olduğunu söyler. Wave albümü hazırlanır ve grup tura çıkmadan belli başlı konserler vermeye başlar. 27 Nisan'da albümün yayınlanır bazı kritikler albümü övsede çoğunluk tarafından hoş karşılanmayan pop soundu nedeniyle Rundgren sorumlu tutulur kimilerine göreyse Patti'i albüme yeteri kadar emek harcamamıştır. Ardından gelen ABD ve Avrupa turları hiçte hoş geçmez sayısız röportaj, bronşit ve Fred'e duyduğu özlem nedeniyle gittikçe huzursuzlaşır. Son iki tur konseri İtalya'da Bolonya ve Floransa'dadır konser alanının güvenliği doğru dürüst sağlanmaz ve 70,000 kişilik bir kalabalık konserin verildiği futbol sahasında istediği heryere girebiliyordur. Heyecanlı seyircilerin sahneye çıkmasıyla işler daha da karışır sonuçta My Generation parçası bitmeden grup elemanları ensturmanlarını hayranlara bırakmak zorunda kalır. Konserden sonra sahne arkasında Patti gruba artık konser vermeyeceklerini açıklar

23 Nisan 2009 Perşembe

Farinelli Soundtrack

Farinelli Soundtrack(1995)



Farinelli asıl adı Carlo Maria Broschi olan 18.yy'da yaşamış meşhur bir soprano kastrato(hadım).
Albümde adından da anlaşılabileceği gibi Farinelli: il Castrato filminde geçen film müzikleri yer alıyor. İlginç yanı ise 18.yy'da yaşamış olan Farinelli'nin sesi tasvirlerden yola çıkılarak yeniden yaratılmış bunun için soprano Ewa Małas-Godlewska ve kontr-tenor Derek Lee Ragin seslerinin stüdyoda teknolojinin yardımı ile mix edilmiş. Albümde yer alan parçaların çoğu Farinelli'nin yaşadığı dönemde sahnede seslendirdiği parçalar ama en azından benim bildiğim albümde yer alan Lascia ch'io pianga'yı seslendirdiğine dair hiçbir kayıt yok yani birazda olsa yönetmenimizin yada senaristimizin fikri olsa gerek

1. Son qual nave ch'agitata (08:10)
Riccardo Broschi
2. Alto giove (04:34)
Nicola Porpora
3. Se al labbro mio non credi (04:55)
Riccardo Broschi
4. Ombra fedele anch'io (09:32)
Riccardo Broschi
5. Artaserse (05:58)
Johann-Adolf Hasse
6. Lascia ch'io pianga (03:59)
Georg-Friedrich Haendel
7. Cara Sposa (09:16)
Georg-Friedrich Haendel
8. Rinaldo (03:49)
Georg-Friedrich Haendel
9. Generoso risuegliati o coro (01:28)
Johann-Adolf Hasse
10. Salve Regina (03:44)
Giovanni-Battista Pergolese
11. Alto Giove (04:28)
Nicola Porpora


örnekler:

http://www.myspace.com/carlobroschi

8 Nisan 2009 Çarşamba

The Asteroids Galaxy Tour

The Asteroids Galaxy Tour-Fruit(2009)




2008'de ilk singleları olan The Sun Ain't Shining No More dinleyici karşısına çıkan danimarkalı topluluk söz yazarımız lars ve solistimiz mette'nin önderliğinde kuruldu. grubumuzun şansı danimarka'da konser veren amy winehouse'un singlelarını dinlemesinden sonra öngrubu olarak konserine davet etmesiyle açıldı. benzer şekilde grubun müziğinden etkilenen apple'ın başkanı steve jobs grubun around the bend isimli parçasını yeni ipod touch reklamı için şahsen şeçti. ayrıca hiç hazzetmediğim gossip girl isimli boktan dizide fruit albümünden the sun ain't shining no more, hero, around the bend ve lady jesus parçaları yer aldı. buraya kadar yazdıklarım sağdan soldan topladıklarımdı ama şahsen gerçekten sounduna hayran kaldım ki daha bu sabah ilk defa tanışıp akşamına hemen buraya attığıma göre daha uzun süre takılıcam arkadaşlarla. psychedelic seviyorsanız mutlaka deneyiniz mette ablamızında tatlı bir sesi var şarkılardaki ritmler kanınızı kaynatacak cinsten hele ki golden age ve the sun ain't shining no more bu açıdan en çok tuttuğum parçalar. aşağıda iki tık sizinde tanışmanızı sağlar

www.theasteroidsgalaxytour.com

http://www.myspace.com/theasteroidsgalaxytour

steve von till

Steve Von Till- As the Crow Flies(2000)
Neurosis grubunun solisti Steve Von Till 2000 yılında As the Crow Flies albümü ile ilk solo çalışmasını yayınladı. Albümdeki parçaların hepsi akustik ve sonuna kadar depresyonda boğulmuş durumda. Kimileri için sıkıcı gelebilir ama gerçektende benim hoşuma giden bir albüm alta albüme dikkat etmemi sağlayan parçayı ekliyorum;

steve von till- we all fall





ps:bir de bı tanıttığım adamlara ait albüm linklerini paylaşayım mı kimse giriyomu girmiyomu anlamıyorum hala

Nightstalker

Nightstalker- Just a Burn(2004)

90'ların başında grubun vokalisti Argy, Harry ,Hill ve Andreas tarafından kuruldu. Yayınlanan bir dizi ep ve albümün ardından Harry ve Hill gittikten sonra gruba Andreas'ın diğer grubundan Tollis(sakis) katılır ve günümüzdeki halini alır. İnsanlar bu grubu gellikle Yunan black metal grubu Rotting Christ elemanları Sakis ve Andreas'ın yan projesi zannediyorlar ama aslında grubumuz Argy'nin fikridir. Tarz olarak hard rock yapıyorlar ancak müzikte grunge ve stooner etkileride ağır basıyor. elimde topu topu iki albümleri var just a burn favorim albümden parçalar için ;

http://www.myspace.com/nightstalkermusic

Ugo Farell

Ugo Farell-Preces Meae(2000)


97'de şans eseri bir prodüktör tarafından keşfedilen Farell'in en önemli özelliği soprano sesine sahip bir kontrtenor olması.16yy'da erkek çocuklarının tiz seslerini korumaları için hadım edilme geleneği(castrato) vardı Farell'in sesi ise geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle korunabilmiş durumda. Albümde Bizet'ten seslendirdiği Romence de Nadir'den tutun Queen klasiği Who Wants to Live Forerver parçası gibi modern bir parçanın da Farell yorumu yer alıyor ve tabiki ilk defa Farell tarafından seslendirilen parçalar. Albümü yapmadan önce konservatuar eğitimi yok, vakti zamanında denemiş ancak hocası erkek sesine sahip olmayan bir öğrenceyi yetiştirmeyi reddetmiş!? Farell Mısır/İspanyol kökenli bir Fransız vatandaşı şu aralar ne yaptığı hakkında hiç bir bilgiye ulaşamadım ancak 2000'de Türkiye'de Uludağ Üni'de konser verdiğini öğrendim gerisi karanlık öldü mü ne oldu bilmiyorum ama gerçekten dinlemeye değer bir albüm...

romance de nadir: http://fizy.org/yH92oBk6FP0t

preces meae: http://fizy.org/yHsS0pzSk_0W

Diablo Swing Orchestra

Diablo Swing Orchestra- The Butcher's Ballroom(2006)


Grubumuz 2003 yılında isveç'te kurudu tarz olarak herhangi bir potaya koymanız imkansız genel olarak kendilerini avantgarde metal grubu olarak nitelendiriyorlar ama çaldıkları müzik jazz-flemenco-senfonik metal-progessive-goth arasında kendine has bir soundları var(uzun oldu ama dinledikten sonra bana hak verirsiniz sanırım). Grup elemanlarının ensturmanları üzerindeki hakimiyetleri ve becerileri yaptıkları müziğe fazlasıyla yansımış durumda gereksiz yada sıkıcı sololar yok kulaklara bayram yaptıran mükemmel bir ziyafet sanırım bu müziği tanımlamaya yetmez.Şu anda bildiğim kadarı ile ikinci albümleri üzerinde yoğunlaştılar yeni albümlerinde rusça,almanca,italyanca,fransızca sözlü şarkılar üzerinde çalıştıklarını okumuştum ve sopranolarının yanına bir tenor almışlar gerçektende merakımı uyandırıyor...kısacası son yıllarda dinlediğim en iyi albümlerden biri ve en özgün tarza sahipler

dinleyin(balrog boogie yi öneririm )


http://www.myspace.com/diabloswingorchestra

PS:beğenirseniz lütfen belirtin:)